5. KYBELE YUNANİSTAN’DA
Yunan Toplumların Kybele İle Tanışması
Phrygialı Ana Tanrıça,
Anadolu’dan MÖ 6. yüzyılın başlarında Yunan dünyasına geldi ve orada güçlü bir
varlık haline gelerek Yunan toplumu üzerinde kalıcı bir etki oluşturdu. Çeşitli
Yunan kentlerinde önemli kült yerleri ve çok sayıda özel adak edindi.
Phrygia’daki kült ünvanı Matar, Yunanistan’da Meter(ana) adıyla kullanıldı.
Yunanlar ona ayrıca Meter Megale (büyük ana), Meter Antropon (insanların
anası), Meter Theon (tanrıların anası) Manga Mater Deum İdea (İda Dağı
tanrılarının büyük anası) da derler. Dağ anlamına gelen kubileya sıfatı da
Yunan edebiyatında Kybele adıyla anılmıştır (Resim 41).
Meter kültünün Yunanistan’a gelmesiyle birlikte hiçbir zaman Yunan toplumu tarafından kabul görmeyecek, hadım rahipleri yani Galluslar da geldiler. Ancak onların Yunanlılar tarafından hoş karşılanmadıkları ‘yıkıcı, barbar, sorunlu topluluk’ kelimeleriyle açıklanabilecek ‘gallus’ olarak adlandırılmalarından anlaşılmaktadır. Kybele, Yunan edebiyatında, özellikle Atina tiyatrosunda ünlü bir kişilik oldu. Ünü arttıkça adı, görünümü ve geçmişi Helenleştirildi; Rhea ve Demeter gibi tanrıçalarla bütünleşti. Ama gene de yabancı statüsünü korudu. O Asyalı Ana, Phrygia’lı Kybele idi.
Resim 41 – Tanrıça Kybele Yunan atribüleri tef ve aslan ile birlikte
Tanrıça Yunan dünyasında ilk
olarak Anadolu’nun batı kıyısında ortaya çıkar. Miletos, Smyrna ve
Kyme’de(Aliağa) kabartmalar bulunmuştur. Tanrıçanın tapımı oradan kara
Yunanistan’a ve daha batıdaki Sicilya, İtalya ve Güney Fransa’daki Yunan
kentlerine yayılmıştır. Atina agorasında tanrıça için Metroon tapınağının
yapılmasıyla tapımı Atina’da resmen tanınmıştır. Olympia, Kolophon ve diğer
Yunan kentlerinde de Meter bilinmekteydi.
Yunanlılar Ana Tanrıça’ya yaygın
bir şekilde tapmalarına karşın yine de onu barbar bir tanrıça sınıfına
soktular. MÖ 5. yüzyıl da Yunanlılar Ana Tanrıça kültü ile ilgili olarak, gizem
kültü yoluyla tapınmak ve deliliğe varan taşkınlıklar ya da esrime (kendinden
geçip tanrıyla bir olma hali) ayinleri yapmak gibi ritüeller geliştirmişlerdir.
Birçok Yunan yazar bunlara olumsuz bakıyordu ve bu özellikleri tanrıçanın
Phrygia kökenlerine bağlıyorlardı.
Meter adı metinlerde, ilk olarak
MÖ 6. yüzyılın ortasında yazılmış, 14. Homerik ilahide görülür:
'Ulu Zeus’un kızı, berrak sesli Musa, tüm tanrıların ve insanların Ana’sını söyle bana; O, zillerle teflerin çın çın ötmesinden, flütlerin uğultusundan, kurtlarla parlak gözlü aslanların sesinden, yankılanan dağlardan ve ormanlık vadilerden zevk alır. Selam sana ve şarkıya katılan tüm tanrıçalara.’
Ana Tanrıça, burada her şeye
kadir olan tanrıça, tanrıların ve insanların atası olarak sunulmuştur. Ona,
doğaları onun karakterine uygun olan, yabani hayvanlar eşlik etmektedir.
Tanrıça açık havayı sevmekte ve kentlerden uzak durmaktadır. Kendisini, kulakları
tırmalayacak düzeyde yüksek sesler çıkaran, ona eşlik eden hayvanların sesini
taklit eden, müzik aletleriyle(ziller ve teflerle) kuşatmıştır. Meter, Yunan
panteonunda ikinci dereceden bir tanrıça olsa da Yunan tanrılar grubunun bir
üyesiydi ve diğer tanrılara yapıldığı gibi ona da Musa’lar aracılığıyla
yakarılıyordu. Yunanlılar, Yunanistan’a Anadolu’dan geldiği bilinen Kybele’ye
de, Olymposlu altı esas tanrının anası olan tanrıça Rhea’ya da, ana tanrıça
diye sesleniyorlardı.
Tanrıçayı, Anadolu’da dağ
kabartmalarında olduğu gibi, bir yapının duvarlarını ve beşik çatısını andıran
bir çerçeve içinde dururken gösteren mermer kabartma örnekleri, Miletos’da da
bulunmuştur. Bu kabartmalar MÖ 6. yüzyılın ikinci çeyreğine tarihlenmiştir.
Miletos adaklarının ayakta duran figürleri giysi, poz ve atribüler bakımından
tamamen Helenleşmiştir. Kabartmalarda ayakta duran kadın figürleri İon genç kız
heykellerinin khiton, pelerin ve örtüden oluşan tipik kostümleri içindedir. Bu
kadın figürlerin bazıları bir ellerinde, göğüsleri hizasında nar tutarlar.
İonia’lı Yunanlılarla Anadolu
kültlerinin kesiştiği bir başka nokta, İonia’lıların Sardes’le ilişkileri
nedeniyle, Lydia idi. Sardes kazılarında Meter kültüne çok benzeyen bir tanrıça
kültüne ait kanıtlar elde edilmiştir. Sardes tapınak anıtında aslanların yer
alması dikkat çeker. Aslan aynı zamanda Lydia kral ailesinin güç simgesiydi.
Kentleri koruyan bir tanrıça olan Kubaba’ya adanmış kült eşyaları arasında
aslan öne çıkmaktadır. Lydia kültündeki aslan, Yunanlıları etkilemiş olması
bakımından da önemlidir.
Aslankaya tapınma cephesi bir yana bırakılırsa, aslan,
Phrygialı Matar’ın yaygın atribülerinden değilken, Yunan Meter’in standart bir
atribüsü haline gelecekti. Aslanın Yunan Meter’in bir simgesi olarak kolayca
kabullenilmesinin bir nedeni, Yunan kentleriyle yakın temas içerisinde olan
Lydia’lıların, kült eşyalarında çok kullanılması olabilir.
Tanrıçanın görsel biçiminin
Phrygia’da ve Lydia’da görülen ayakta duruş pozundan, Yunan toplumunda neden
oturuş pozuna dönüştüğü, tam olarak belli değildir. Yunan oturan heykel
geleneğiyle aşınalık, oturuş pozunu daha cazip hale getirmiş olabilir. Kyme’de(Aliağa
İzmir) gün ışığına çıkarılan parçalar, khiton giymiş bir oturan tanrıçayı
göstermektedir. Bacakları arasından inen üç kumaş kıvrımı, Diadem’de bulunan
oturan figürlerde de görülen bir ayrıntıdır. Kyme yakınlarındaki Sipylos
Dağı’nda bir kayaya oyulmuş olan ve oturan bir kadını gösteren büyük kabartma,
böyle ürkütücü bir figür örneği olabilir. Bu kabartma Hitit İmparatorluk Dönemine ait bir yapıt olmasına
rağmen, Hellenistik Dönem Yunan yazıtlarında Meter Sipylene olarak tanımlanmış
olup, MÖ 6. yüzyıl Yunanlıları bu figürü tanrıça Meter’le ilişkilendirmiş de
olabilirler.
Yunan dünyasındaki oturan Meter
figürlerinin tarihinin, Didyma’da(Didim) bulunan oturan figürlerle
paralellikleri göz önüne alınarak MÖ 6. yüzyıl ortasına dayandığı ileri
sürülür. MÖ 6. yüzyıl sonlarına doğru Yunan Meter kültünde önemli bir simge
haline gelecek yeni bir öğe ortaya çıkar. Bu Meter’in sol elinde görülen
teftir. Tef atribüsünün Anadolu’da örneği yoktur. MÖ 5. yüzyıl ve sonrasında
Meter ikonografisinde oturan tanrıçanın sol elinde bir tef, kucağında bir aslan
ve uzattığı sağ elinde de derin olmayan bir kase vardır. Tef bu tarihten sonra
Geç Roma Dönemine kadar varlığını sürdürecektir. Tefin kökeni antik Yakın
Doğu’dadır. Tef, Asur’da, Güneydoğu Anadolu’daki Geç Hitit merkezlerinde ve
Kıbrıs kült törenlerinde kullanılmıştı. Ama henüz Phrygia’da kullanıldığına
dair bir buluntu yoktur. Yunanlılar kuşkusuz tefin doğu kökenli bir müzik aleti
olduğunu biliyorlardı ve Phrygialı tanrıça da doğudan gelmiş olduğu için tefi
onunla bağdaştırmışlardı.
Tanrısal ana kavramı, Yunan
panteonunda yerleşik durumda olan Rhea, Hera ve Demeter gibi tanrıçalar
tarafından zaten temsil ediliyordu. Ayrıca tüm tanrıların anası olarak Meter
Aphrodite’nin alanına da giriyordu. Yunan Meter’i 6. yüzyılın sonunda vahşi yerlerin
ve serbestçe dışa vurulan dinsel heyecanın tanrıçası olarak Yunan kültüne
girmişti. Tüm tanrıların ve insanlığın anası olarak onun herşeye gücü yeterdi.
Ancak bir Yunan topluluğundaki toplumsal bağları ya da kent kimliğini
pekiştiren bir tanrıça değildi. Bu noktalar, tanrıçanın kültünde MÖ 5. yüzyıl
ve sonrasında önem kazanacaktı.
Yunanistan Klasik Dönemde Kybele
MÖ 5. ve 4. yüzyılda Klasik(Altın
Çağ) Dönemde, karşımıza daha da canlı bir Meter portresi çıkar. Tanrıça, Yunan
kült geleneğinde, halka açık kutsal alanlarda tapınılan ve kendisine yüzlerce
kişisel adak sunulan bir figürdür. Giderek diğer Yunan tanrıçaları Rhea ve
Demeter’le kaynaşmış, dinsel törenleri de, Dionysos ve Pan gibi önemli Yunan
tanrılarının dinsel törenleriyle birleşmiştir.
MÖ 5-4. Yüzyılda Yunanistan’da
Kybele’nin önem kazanmaya başladığı dönemde Anadolu’da İonia kentlerinde Meter
kültüne ilgi azalmaya başlamıştı. Bunu Anadolu’nun Pers işgali nedeniyle kentlerin giderek güçsüzleşmesine ve doğudan
gelen Patriyarkel anlayışın öne çıkmasına bağlanabilir.
Klasik Dönem’de Meter kültü,
genellikle bir tahtta oturur durumda gösterilir. Omuzlarından tutturulmuş bir
khiton ve kıvrımları kucağına dökülen bir khimation(pelerin) giymektedir.
Tanrıçanın başında genellikle alçak bir taç ya da polos bazı örneklerde de
sırtına dökülen bir örtü vardır. Tahtın koluna dayadığı sol elinde bir tef, sağ
elinde ise tanrılara sıvı adağı sunmakta kullanılan standart Yunan kabı olan
yayvan bir kase(phiale) tutmaktadır. Birçok örnekte ya tanrıçanın kucağına
kıvrılmış bir aslan ya da tahtın dibine çökmüş iki aslan görülür. Bazı
heykellerde tanrıçanın sağ elinde tuttuğu yayvan kap, bazı Yunan tanrılarının
elinde de bulunabilir. Bu kap, tapınıcıların tanrılara sunduğu sıvı adakları
simgelediği için, figürün tanrısal bir varlık olduğunu gösterir (Resim 42).
Resim 42 - Pire’den Meter naiskosu, tanrıçaya eşlik eden iki kişiyle birlikte. Tanrıça sol elinde tef sağ elinde kâse tutuyor kucağında ise bir aslan yavrusu yatıyor. MÖ 4. yüzyıl.
Eğer aslan bir Yunan
uyarlamasıysa, Meter betimine tefi de Yunanlar eklemiştir. Yunan betimlerinde
tanrıça her zaman tefi sol elinde tutarken gösterilir, sanki sağ eliyle de tefe
vurmaya hazırlanmaktadır. Bu müzik aleti tanrıçanın yaptığı eylemi değil, onuruna
düzenlenen dinsel törenleri simgeler, bu törenlerde tapınıcıların vurmalı
çalgılarla yaptığı müziği cisimlendirir.
Meter’in dinsel törenleri, herkesin gözü önünde ve herkesin katılımına açık olarak yapılmayan, gizli kutlanan, yalnızca külte giren kişilerin, yani mystai’nin(erenlerin) katılabildiği gizem ayinleriydi. Ayinler belli ki gece yapılıyordu. Kaynakların meşale kullanımından sık sık söz etmesi bu savı doğruluyor. Gece ayinlerinin görsel etkisi müzikle güçlendirilmiş olabilir.
Resim 43 - Pire’den adak kabartması. Meter ve kendisine eşlik eden iki görevli. MÖ 4. yüzyıl ortası
Meter’e yalnızca gizem kültü aracılığıyla değil, bireysel olarak da tapınılmıştır. Meter kültü birçok kişinin hissettiği bir gereksinimi, yani devletin resmi dinin debdebesinden ve katı kurallarından sıyrılarak, tanrıyla doğrudan ilişki kurma arayışını karşılamaktadır (Resim 43).
Meter’in Yunan Kent Devletindeki Konumu
Kybele’ye, Meter’e adanmış tapınma yerlerinde, yani
Metroon’larda da tapınılıyordu. Metroon’un varlığı, pek çok insana açık olan,
adaklı, dualı, resmi bir kültün belirtisidir. MÖ 5. yüzyılın sonunda Olympia’da
Zeus kutsal alanına bir Metroon inşa edilmişti. Meter kültünün Olympia’ya
getirilmesi, Meter’in Rhea ile özdeşleştirilmesiyle ilgili görünüyor.
MÖ 6. yüzyıl boyunca Meter,
Atinalılardan kişisel kült sunuları almıştı. Tanrıçanın tanınması MÖ 5. yüzyıl
başlarında Atina Agorası’nda inşa edilen bir Meter tapınağı ile olmuştur. Bu
ilk kent Metroon’u, Agora’nın güneybatı kanadında bulunan ve eski yayınlarda
Eski Bouleuterion (Meclis Binası) olarak adı geçen binadır (Resim 44). Zaman içinde döküntü haline gelen yapı MÖ
150’de aynı temeller üzerinde Hellenistik Metroon olarak yeniden yapılmıştır.
İlk yapılan erken Metroon MÖ 480’deki Pers istilası sırasında Agora’daki diğer
yapılar gibi yıkılmış MÖ 460 civarında onarılmış ve 5. yüzyıl sonlarından
itibaren devlet arşivlerinin saklandığı bir depo olarak kullanılmıştır.
Resim 44 - Atina
Agora’nın güney batı bölümü. Soldaki silindirik yapı devlet görevlilerinin
yemeklerini yediği bina. Onun hemen sağındaki kiremit çatılı alçak yapı eski
meclis binası (Bouleuteria), yanındaki daha yüksek olan ise yeni meclis
binasıdır. Yeni bina MÖ 425’de yapılmıştır. Tepede görülen tapınak ise Dor
tarzından inşa edilmiş Hephaestus tapınağıdır.
Anlatıya göre MÖ 5. yüzyıl sonu,
6. yüzyıl başlarında Atina ile Sparta arasındaki Pelopennes savaşları
sırasında, Atina’ya Phyrgia’dan Büyük Ana’nın törenlerini tanıtmak amacıyla bir
rahip (metragyrtai) gelmiş. Kendi inanışlarına tehdit oluşturan rahibi, tutucu
Atinalılar, uçurumdan atarak öldürmüşler. Bu olayın hemen ardından kente bir
veba salgını ortaya çıkmış. Herkes başlarına gelen bu felaketin, rahibin
öldürülmesi nedeniyle Kybele’nin lanetiyle gerçekleştiğine inanmış. Delphoi
kahininin, Atinalılara veba salgınından kurtulmak için ana tanrıçaya bir
tapınak inşa etmelerini önermesi üzerine MÖ 430’da Atinalılar Metroon’u (Meter
Tapınağı) inşa etmişler.
Bu olay, matriyarkel bir tanrıça olduğu için Zeus’u doğurmuş olmasına karşın, devletçe resmen Panteon’a kabul edilmemiş olan Kybele’ye, Atina’da bağlı olanların çok olduğunu gösteriyor. Sinoplu Diogenes’in (Sinoplu Diyojen) içinde yaşadığı fıçı, Kybele’nin bu tapınağının önündeydi (Resim 45).
Resim 45 - Metroon
önünde fıçısının içinde yaşayan filozof Diogenes, Büyük İskender ile
konuşurken.
Metroon’un kuruluşuyla ilgili ‘O
Phrygialı adamın‘ öyküsü ilk kez MS 4.
yüzyılda, Roma imparatorluk tahtında iki yıl kalmış, Hıristiyanlıktan Pagan
dinine dönmüş, Roma İmparatuarı Flavius Claudius Iulianus’un (Julianus Apostata
(Dönme Julianus) MÖ 331-363) söylevlerinde bulunur. Bu konudaki en zengin
anlatımı ise MÖ 9. yüzyılda Photios yazmıştır. Photios’un anlattıklarıyla
Iulianus’un anlattıkları bağdaşmaktadır.
‘Kimileri
der ki, adamın biri Attika’ya geldi ve kadınları Tanrılar Anası’nın gizemlerine
soktu. Atinalılar onu baş aşağı bir çukura atarak öldürdüler. Veba salgını baş
gösterdiğinde, bir bilici öldüren adamın ruhunu yatıştırmalarını söyledi. Bu
yüzden metragyrtes’i öldürdükleri yerde Bouleuterion’u inşa ettiler. Çevresini
bir çitle çevirerek onu Tanrılar Anası’na adadılar ve metragyrtes’in heykelini
diktiler. Metroon’u arşiv ve yasal belge deposu olarak kullandılar, çukuruda
doldurdular.’- Photios.
Metragyrtes kimdi? Bu sözcük
Yunanca ana ve toplamak sözcüklerinden türetilmiştir. Metragyrtes ‘Ana için
toplayan’dır. Sözcük, çevrede dolaşarak kült için (kendisi içinde) sadaka
toplayan bir Meter rahibini ifade ediyordu.
Yaygın
bilinen söylenceye göre, kente bir yabancı gelir. Halkın bir bölümünü,
kadınları yeni bir tanrının dinine döndürür. Toplum buna sert tepki göstererek
yabancıyı öldürür, bunun üzerine tanrı salgın bir hastalık yayarak intikam
alır. O zaman toplum tanrının gücünü kabul ederek ona büyük saygı gösterir.
İnsanları yeni bir tanrının dinine döndüren metragyrtes öyküsü, Hıristiyanlık dahil birçok dinde rastlanan bir öyküdür. Yeni dine direniş, Yunan paganizminin değişken yapısından çok, Kuzey Asya’yı dolaşarak kadınlar arasında kazandığı taraftarlara din değiştirten ve bu yüzden zindana atılan Aziz Paulus’u anımsatır. Ayrıca tanrının rahibine saygı göstermeyen insanların cezalandırılması için veba salgınının kullanılması, Homeros’un İlyada’sı (MÖ 800) kadar eski bir öykü motifidir.
MÖ 412’de yazılmış olan
Euripides’in Helene’sinde Phrygialı Ana Tanrıça, Demeter ile iyice
bütünleştirilmiştir. MÖ 4. yüzyılın başında Meter kültüne gösterilen tepkiler
büyüyor. Bu dönemde Metragyrtes, doğulu aşağılık barbarların simgesi haline
gelmişti. Euripides’in Bakkha’ların
tüyler ürpeten sonu, Meter’in teflerinin katkısıyla taşkın duyguların serbestçe
dışa vurulduğu, adeta kendinden geçilen davranışların sergilendiği dinsel
törenlerden duyulan huzursuzluğu canlı bir biçimde anlatır. Bu olumsuz yargılar,
Yunanlıların sadece Doğulu kültlerle değil, genel olarak Doğululara, özellikle
de Phrygia’lılara karşı olumsuz bir tutum içinde olduklarını yansıtmaktadır.
Pek çok Yunanlı öteden beri Phrygia’lıları hor görmüş ve onlara köle gözüyle
bakmıştı ama bu kişisel tutum MÖ 5. yüzyılın ikinci yarısında neredeyse kamu
ideolojisi durumuna erişti. Yunanların en az MÖ 8. yüzyıldan beri sürekli
ilişkide olduğu tarihsel bir halk olan Phrygia’lılar, efsanevi Troialılar ile
karıştırılır hale geldi ve Aiskhylos tragedya sahnesinde iki halkı eşdeğer
olarak tanıttı. Böylece Phrygia’lılar Yunanlıların ezeli düşmanlarıyla
özdeşleştirmiş oldular. MÖ 5. yüzyılda Troialılar doğulu barbarların simgesi
haline geldi.
Resim 46 - Solda Demeter, sağda Afrodit- Milo Venüsü
Av ve vahşi doğa tanrıçası
Artemis (Roma’da Diana) Yunanistan ve Roma’da bekareti simgelese de anayurdu
Anadolu’da Kybele’nin devamı olmayı sürdürür. Efes Artemis’i (İyon Kybele’si)
bereket, üreme ve doğurganlığın sembolü olarak Ana Tanrıça’nın görkemli bir
görünüşüdür. Onun da tıpkı Kybele’ninki gibi, Megabyzos denen hadım rahipleri
vardı.
Eski Yunanistan Orfik Anlatımına Göre Kybele
Kybele’nin Orfik (Eski
Yunanistan’ın gizemli dini) anlatımına göre;
Bir zamanlar
gökler, denizler ve kayalar birbirinden ayırt edilmeyecek halde iç içe
geçmişti. Ama bir gün birdenbire bir esrarengiz ses duyulmuş, gökler ve
denizler birlikte bir evren doğurarak birbirlerinden ayrılmışlar. O esrarengiz
melodi Urinom’un (Kybele’nin) doğduğunu ilan ediyormuş. Kybele’nin sembolü de
ay imiş. Bütün evrenin yüce tanrıçası Kybele ıssız bir dünyada, boş sular,
çıplak çorak topraklar ve gökte dönen yıldızlar altında yapayalnız kalmış.
Avuçlarını birbirine sürtünce, aralarından büyük yılan Ofiyon kayıp çıkmış.
Kybele onunla flört etmiş. Bu sevgi ve kavuşmanın yuvarlanış sarsıntılarıyla
topraklar devrilip dağlar oluşmuş, sular fışkırıp nehirler akmış, göller
toplanmış, birçok sürüngen yaratık oluşmuş.
Yaptığına
pişman olan Kybele yılanı öldürüp gölgesini yani ruhunu yer altına göndermiş.
Kybele kendine de bir ceza vererek Hekat adıyla bir kısmını da yer altına
göndermiş. Ölü yılanın ortalığa savrulan dişlerinden çoban ve sığırtmaç
insanlar peydah olmuş. Bunlar ceviz, incir, üzüm gibi meyveleri yiyor henüz daha
madenleri tanımıyor, taş devrini yaşıyorlarmış.
Kybele
gökde, denizde, karada yaşamaya devam etmiş. Karada adı Rhea olmuş. Soluğu taze
çalı ve çiçek kokuyormuş. Gözleri ela imiş (glaukopis-Yunan mitolojisinde
Athena’nın göz rengini belirtmek için de kullanılmış.). Rhea olarak Girit
adasını ziyaret etmiş. Yalnızlığına çare olsun diye güneş ve buhardan sevgilisi
Kronos’u yaratmış. Analık duygusunu ve özleyişini doyurmak üzere, her yıl İda
dağında Dikte mağarasında bir güneş oğlu doğururmuş. Kronos ise çocukları
kıskandığı için onları öldürüyormuş. Kybele sonunda bu işe öfkelenmiş,
Kronos’un sol elinin beş parmağını keserek onlardan Daktil’ler yani beş parmak
tanrılarını (parmak büyüklüğündeki cüceler) yaratmış. Kybele altıncı olarak
doğurduğu Tanrıya Zagreus (Zeus değil Frigya dilinde bir isim) adını vermiş.
Zagreus Yunan mitolojisinin
ikincil tanrıları arasındadır. Genellikle şarap tanrısı Dionysus ile
ilişkilendirilir. Orpheus tarikatına bağlı kişiler tarafından tapılırdı.
İnançlarına göre Zeus ile Persephone’nin oğluydu. Yunan efsanesinde Zeus ile
Kronos birbirine karışmış.
Zeus'un isteği Zagreus’un kendisinden sonra tahta oturmasıydı ama kocasının sadakatsizliğinden nefret eden Hera, Titanlardan Zagreus’u öldürmelerini ister. Zagreus oyuncaklarıyla oynarken Titanlar çocuğu kaçırmak isteyince tehlikeyi sezen çocuk kendini değişik hayvanların formuna sokarak Titanlardan kurtulmak istemiş. Zagreus en son bir boğa kılığındayken Titanlar tarafından yakalanıp, öldürülmüş ve yenmiş.
Sonunda
Zeus, Titanları gökten gönderdiği şimşekler ile yok eder. Titanlar küle
dönüşür. Titanların kötülük dolu külleri ile Zagreus’un kutsal vücudunun
birleşiminden insanlar oluşur. Bundan dolayıdır ki insanlar hem şeytan kadar
kötü, melek kadar iyidir. İki özelliği de bünyelerinde taşırlar. Onun için
insanlarda tanrısal bir özellik var sayılır. Persephone (yerine göre Athena’da
olabiliyor), Zagreus’un hala canlı atan kalbini bulmayı başarır. Zeus’da bu
kalbi Semele adlı ölü bir kadının vücuduna yerleştirir. Böylece Semele
Zagreus’a yeniden can verir.
Yukarıda anlatılan mitin bir de başka bir biçimi vardır.
Nehir
tanrısı, Sangarios’un (Sakarya nehri) Nana adlı bir kızı vardır. Bu kız
Agdistis’in yani Kybele’nin kanından yetişen bir badem ağacının beyaz
çiçeklerinden gebe kalır (Badem ağacı ilkbaharda yapraklarından önce çiçek açan
ağaçtır).
Başka bir
anlatıma göre kız, nardan gebe kalır (nar bereket sembolüdür) ve Attis’i
doğurur. Kybele/Adistis kızı o kadar kıskanır ki, Attis’i çıldırtır. Attis
erkeklik organını keser, kendini öldürür. Kybele ettiğine pişman olur ve
Attis’i çam ağacına dönüştürür. (Bakkhaların taşıdığı çam dallarının uçundaki
çam kozalağı önemlidir. Çünkü hem bir fallosu(penis biçiminde objeler) hem de
Attis’i temsil eder).
Klasik Mitolojiye Göre Kybele
Klasik ve formel mitolojiye göre
Kybele, gök ve toprağın kızı idi. Sonradan Kronos’un karısı olur. Kybele’nin
çocukları Zeus, Hera, Poseidon ve Hades idi. Kybele doğar doğmaz bir ormana
bırakılır. Kendisine yabani hayvanlar bakarlar. Kybele Phrygia’lı genç ve güzel
Attis’e aşık olur. Kendisine tamamıyla sadık kalması şartı ile sevgilisini
inancını yaymasıyla görevlendirir. Attis, Kybele’ye ettiği yemini unutarak
Sangarid adlı peri kızıyla evlenir. (Sangarid Sakarya nehrinin kızı demektir)
Kybele kıskançlıktan peri kızını hastalandırarak öldürtür. Attis o kadar üzülür
ki kendi erkekliğine kıyar, kendini öldürmeye kalkışır. Kybele Attis’e acır ve
yaptığına pişman olarak Attis’i çam ağacına dönüştürür.
Yunan Panteonunda Meter’in yeri
Klasik Çağ tanrıçası Kybele,
Phrygia’daki kült adından aktarılmış olarak Meter(Ana), aynı zamanda Olympos
panteonundaki Tanrıların Anası idi. Bu çifte kimlik, Anadolu’nun Ana
Tanrıçası’nın Yunan yazını ve kült geleneğinde Yunanlıların diğer ana
tanrıçalarıyla birleştirilmesine neden oldu. Tanrıların Anası olarak
Gaia(Toprak) ile daha çok da Kronos’un karısı ve ilk altı Olympos tanrısının
anası olan Rhea ile özdeşleştirilmişti. Meter, yani Ana Tanrıça olarak, fedakâr
analığın simgesi olan Yunan tanrıçası Demeter’le birleştirilmişti. Meter ile
Gaia arasındaki bu özdeşliği, MÖ 4. yüzyılda, Meter’i Yunan kült geleneğindeki
bütün ana tanrıçalarla eşit olarak tanımlayan Derveni Papirüsü açıklığa
kavuşturur, kutsal metinlere göre: ‘Toprak ve Meter ve Rhea ve Hera aynı
şeydir’.
Titan Kronos’un karısı Rhea mitolojide daha somut bir figür
olup, Hesiodos’un anlattığı, Rhea’nın altı tanrısal çocuğunun doğumu, Yunan
mitolojisinin klasik öykülerinden biri olmuştur:
Kronos her
çocuğunu doğar doğmaz yutmaktadır. Onun bu davranışına öfkelenen Rhea sonuncu
çocuğu Zeus’u Girit adasına kaçırır ve yutması için kocasına bir taş verir. Bu
öykünün daha geç tarihli versiyonlarında, Girit’te çocuk Zeus’a
Krutes(Kureta’lar) denilen bir grup gencin baktığı kaydedilmiştir. Kureta’lar,
babası Zeus’un varlığından haberdar olmasın diye, kalkanlarını birbirine
vurarak çıkardıkları gürültüyle bebeğin çığlıklarını bastırırlarmış. (Resim
47).
Resim 47 – Curetes,
kalkanlarını birbirine vurarak çıkardıkları ses ile, peri Amalthea’nın
kucağındaki yeni doğmuş bebek Zeus’un ağlama sesini Kronos’un duymasını
engelliyorlar.
MÖ 6. yüzyılın ortasında Yunan
ozan Hipponaks Anadolulu Ana Tanrıça Kybele’yi tanrıların anası Rhea ile
birleştirdi. Bu birleşme, MÖ 5. yüzyılda Meter kült figürüne hem Kybele hem
Rhea diye seslenme noktasına vardı. Tragedya da Kybele ile Rhea’nın her ikiside
tef kullanıyordu ve meskenleri dağlardı. Rhea’da Phrygialı Ana Tanrıça gibi bir
ana tanrıça olduğuna göre, yabancı tanrıçayı yerli Tanrılar Anası ile
özdeşleştirmek, yabancı tanrıçayı Yunan panteonunun içinde eritmenin bir
yoluydu. Bu yeniden tanımlama Phrygialı tanrıçaya daha net bir tanım
kazandırdı. O her zaman Meter yani Ana idi, ama kimin anası olduğuna dair fazla
bir ipucu yoktu. Rhea ile özdeşleştirilmesi onu kesin olarak Tanrıların Anası
yaptı. Rhea ile Asyalı Kybele başlangıçta iki ayrı figür olabilir, ama sonunda
aynı dinsel fenomeni esinleyen iki simge oldular.
Sicilya’nın Gela kentinde MÖ 6.
yüzyıldan kalma bir kutsal alanda bulunan ve tanrıçayı kucağında bir aslanla
tahtta oturur durumda gösteren Demeter adak heykelciği 6. yüzyılın sonlarından
beri Meter’in Demeter’le kaynaştığını ortaya koyar. Phrygialı Ana Tanrıça’dan
başka hiçbir yabancı tanrı, bir Yunan tanrısı ya da tanrıçası ile
özdeşleştirilmemiş ve Yunan panteonunun göbeğine sokulmamıştır. Yunan
tanrılarının kült kimliğini Phrygia’lı Ana Tanrıça gibi değiştiren başka bir
yabancı tanrı ya da tanrıça olmamıştır. Meter’in doğrudan Yunan ana tanrıçaları
Rhea ve Demeter’le birleştirilmesinin yanı sıra, Meter kültü da Hermes,
Dionysos ve Pan gibi bazı Yunan tanrılarının kültleriyle birleşmiştir.
Kybele ve Attis
Ana Tanrıça’nın tapınakları, kült
heykelleri, adak sunuları, övgüler ve adak yazıları güncel kült uygulamalarının
kalıntılarını oluşturmaktadır. Tanrıça ile öykü çemberinde ise oldukça farklı
bir görüntü ortaya çıkar. Bu öykü Tanrıların Anası Kybele ile genç sevgilisi
Attis’in söylencesidir. Öykü Kybele’nin yaşamındaki temel öğeleri anlatır:
Doğumu, tanrıça olarak tanınması, genç çoban Attis’le ilişkisi, Attis’in hadım
oluşu ve ölümü. Öykü tanrıçayı soyut dünyadan çıkarıp Homores tanrıları gibi
canlı ve dramatik bir gerçeklik kazandırır.
Kybele Ana’nın hadım edilmiş
aşığı olarak söylence ve kültte sonradan öne çıkan ve Meter’le çok yakın bir
ilişki içinde olan tek tanrı Attis’tir. MÖ 4. yüzyıl ortasından önce Meter
kültünde Attis’in varlığını gösteren bir kanıt yoktur. Meter kültünü canlı bir
şekilde tanımlayan 5. yüzyıl şairleri ve tragedya yazarları Attis’ten hiç söz
etmez. Yunan dininin ve Yunan mitolojisinin Attis’i büyük ölçüde bir Yunan
yaratışıydı. Phrygia tanrıçası Matar’a dayana Meter’in aksine, Phrygia
sanatında ya da Phrygia kült geleneğinde Attis’in dengi olabilecek bir tanrıya
rastlanmamıştır. Attis adı, Phrygia’da en azından MS 1. yüzyıla kadar Meter
rahiplerinin unvanı olarak kullanılmıştır.
Attis genellikle betimlerde
Doğulu bir çoban ve Meter’in yoldaşı olarak gösterilmiştir. Ancak ne kostüm ne
de atribüler özgün olarak Phrygia’ya aittir. Kostüm Pers kılığına benzer. Bu
kostüm MÖ 5. yüzyıl ortası ve sonrasına ait Troialı Paris betimlerinde de
görülür. Yunanlılar için tüm doğulular aynıydı.
Pire’den bulunan ve şu anda
Berlin’de sergilenen bir stelde Attis söylencedeki gibi genç çoban değil,
Meter/Agdistis’e eşlik eden bir tanrıdır. Tanrı olduğu hem stelin ona adanmış
olmasından hem Angdistis’in kendisine adak sunulan kabı ona uzatmasından bellidir.
Böylece Attis, Meter’in yoldaşı ve hizmetkarı olarak büyük bir olasılıkla MÖ 4.
yüzyıl başlarında Yunan sanatı ile Yunan kültüne girdi. Bulunan Attis
heykelciklerinin çoğunda onu dans eden, hoplayıp zıplarken ya da bir müzik
aleti çalarken bir başka deyişle Meter’e tapan insanların dinsel törenler
sırasında yaptıkları hareketleri sergilerken gösterir. Cinsel organları açıkta olan Phrygialı
teşhirci tipi Attis heykelciği ilk olarak MÖ 2. yüzyılda Roma’da görülür.
Tanrıça Meter’in Yunan toplumunda
özellikle kadınlar üzerinde büyük bir çekim gücü olduğunu belirtmek gerekir.
Ferrra krateri üzerindeki sahnede ayine katılanların çoğu kadındır, grubun
arasında sadece bir tek yetişkin erkek görülmektedir. Atina Metroon’unun
kuruluş efsanesinde metragyrtes’e yöneltilen en ağır suçlamalardan biri, onun
Atinalı kadınlara Meter’in gizemlerini öğretmeye gelmiş olmasıydı.
Hellenistik Çağ
Phrygia ve Lydia’da Meter
Büyük İskender’in Pers
İmparatorluğu’nu fethini takiben yayılan Hellenizm, Yunan olmayan Anadolu
halklarının kent ve kült merkezlerine damga vurmuştur. Eski Anadolu dilleri ve
kültürel tarzları ortadan kalkmış, Gordion, Ankara, Pessinus ve Sardes gibi merkezler
giderek Hellenleşmiştir. Hellenizmin yayılışının Phrygialı Matar kültü
üzerindeki etkisi, sadece Anadolu tarzının yerini Yunan tarzının alması değil,
bu ikisinin karışımından yeni bir Meter formu yaratması oldu. Bu karışımın en
önemli sonuçlarından biri Meter kültünün MÖ 3. yüzyılda Asya’dan Roma kentine
getirilmesiydi.
Phrygia’daki Matar kültünün
Yunanlaştığı, tanrıçanın adlarından bellidir. Artık ona sadece Yunanca olarak,
genellikle Ana yani Meter ünvanının arkasına yer adından türeme bir sıfat
eklenerek sesleniliyordu. Kutsal bir dağı belirten Meter Dindymene adını biliyoruz.
Bu dağ, biri Aizanoi, biri Pessinus, diğerleri de Yunan kentleri civarındaki
dağlardan biri olabilir.
Gordion uzun zamandır Phrygia
Devleti’nin başkeni olma özelliğini yitirmiş olmakla birlikte, bir ticaret
merkezi olarak önemini koruyordu. Burada Hellenistik Dönem’e ait çok sayıda
heykelcik bulunması Phrygialı Ana Tanrıça kültünün sürdüğünü gösterir. Bu dönem
Merter heykelcikleri üzerindeki Yunan etkisi açıkca görülür. Tanrıça sol elinde
tef tutmakta, sağ elinde ise kutsal kâseyi taşımaktadır. Orta Anadolu’nun kült
merkezi Pessinus’dan Phrygialı Ana Tanrıça kültüyle çok az eser bulunmuş olması
şaşırtıcıdır. Eski kaynaklar Pessinus’un eskiliği hem de ünü konusunda ısrarlı
olmasına karşın buranın önemli bir yerleşim merkezi olmadığı açıktır. Aksini
kanıtlayacak yerleşim kalıntıları bulunamamıştır. Muhtemelen öne çıkmış bir
dini kült merkeziydi.
Pessinus’a en çok ilgiyi Pergamon
kralları göstermiştir. Attaloslar burada beyaz mermerden portikolar ve bir
tapınak yaptırmıştır. O dönemde Pessinus rahiplerin yönettiği bir tapınak
devletti. Pergamon kralları II.Eumenes ve II.Attalos ile Pessinus hükümdarları
arasındaki mektuplaşma, MÖ 2. yüzyıl ortasında Pergamon’un Pessinus’la
ilgilendiğini kanıtlamıştır. Mektupların muhatabı rahiplerin hepsinin adının
Attis olması belki de bu adın Phrygia kralları tarafından kullanıldığını
gösterir. Aynen Sezar, Firavun gibi. Pessinus’un parlak dönemi kısa sürmüş,
Augustus çağdaşı Strabo’nun belirtiği gibi rahiplerin gücü azalmış, kentin
zenginliğinden eser kalmamış buna karşın Meter kültünün önemini hala
korumuştur. Eski Phrygia yazıtlarında bulunmamasına karşın, Angdistis, Hellenistik
Çağ’da Ana Tanrıça için giderek daha sık kullanılan bir ad olmuştur.
Özet olarak, Meter Hellenistik
Çağ’da Yunan olmayan Anadolu halklarının dinsel yaşantısında egemen bir güç
olmayı sürdürdü ve kültü daha çok Anadolu’nun eski merkezlerinde parladı.
Sadece Pessinus ve Sardes’te kutsal alanlarda gösterişli tapınaklar vardı,
bunlar da ünlerini Hellenistik Kralların desteğine borçluydular.
Batı Anadolu’daki Yunan Meter’i
Yunan Meter’ine, Asya’da hala geleneksel ünvalarıyla, Büyük Ana, Tanrıların Anası ya da Dağ Ana diye sesleniyordu. Ayrıca tanrıçaya sık sık onun kutsal yeri olan özel bir dağı belirten topoğrafik sıfatlarla seslenilmiştir. Sipylos eteğindeki Magnesia Kenti’nde Meter Sipylene ya da Meter Plastene olmuştu. Erythai’da Meter Kybeleie idi. Tanrıça Kolophon’da Meter Antaia idi. Smyrna’da ise ona hem Meter Sipylene, hem de yöreye özgü Meter Smyrnaike sıfatıyla sesleniyordu. Batı Anadolu’nun diğer bölgelerinde de tablo aynıdır. Kyzikos’ta Dindymos dağının tanrıçası Meter Dindymene idi. Tanrıçanın Anadolu’daki Yunan tapınaklarından birçoğunun yerleşim merkezlerinden uzak olan ıssız dağlık bölgelerde yer alması, tanrıçanın doğal çevreyle bağdaştırıldığını desteklemektedir.
Sipylos Dağı’nın Anası olan ve
Meter Plastene olarak da bilinen Meter Sipylene’nin tapınağıdır. Bugün de
görülebilen yontu, uzun elbiseli oturan bir figürü tarif eder. Bu yontu Phrygia
değil Hitit betimidir. Ancak yazıtlar ve Meter adakları Hellenistik dönemdendir.
Bu da bu yontuya çok eskiden beri tapınılmakta olduğu gösterir. Yeniden kurulan
Ilion Kenti’ndeki İdalı Ana kültü, burası Homeros Troiası’nın yeri olarak
yüceltildiği için, özellikle ilgi odağıydı. İki tapınağı vardı. Kutsal alanda
çok sayıda Meter ve iki Attis heykeli bulunmuştur.
MÖ 205/204 yılında Romalılar
tanrıçayı Mater Deum Magna Idaea, Roma’nın İdalı Büyük Anası olarak Roma’ya
getirdiklerinde, Troia’daki Meter kültü iyice ünlenecekti. Bunun sonucunda
Ilion kenti bazı ayrıcalıklar kazandı: MÖ 188’de Roma Senatosu tarafından resmen
Romalıların ana kenti kabul edildi, toprakları genişletildi ve vergiden muaf
tutuldu.
Resim 48 - Pergamon’dan mermer Meter heykeli, MÖ 2. yüzyıl. Berlin
Pergamon’da Attalos hanedanının
tanrıçaya gösterdiği büyük ilginin sonucu çok sayıda yazıt ve heykelcik
bulunmuştur. Bunlar arasında belki de antik dünyadan kalma en etkileyici Meter
betimi olan insan boyutundaki oturan mermer Merter heykeli bugün Berlin’de
sergilenmektedir (Resim 48). Tanrıça ayak koyma yeri bulunan özenle işlenmiş
büyük bir tahtta oturmaktadır. Göğüs altından kemerli bir khtion ve dizlerine
sarkan dökümlü bir pelerin giymiştir. Pelerinin yatay kıvrımları, khitonun
düşey kıvrımlarıyla kontrast oluşturmaktadır. Heykel klasik çağdaki Meter
betimlerine özgü modeli korumaktadır.
Pergamon ve civarında Meter
önemli bir kült ve tanrıça olmasına karşın yine de kent için bir Athena ya da
Zeus değildir. Meter’in kült yerleri de Pergamon kent merkezinde değildir.
Pergamon’da da Meter’e açık hava tapınaklarında, ev kültünde ve dağlardaki
kutsal alanlarda tapınılmıştır.
Tanrı Attis, Anadolu’da değil kara Yunanistan’ınında külte ait bir gelişmedir. MÖ 4. yüzyılda önce Atina ve Attika’da ortaya çıktı, oradan Ege adalarında ve Yunanistan’ın kuzeyinde bulunan Yunan kentlerine yayıldı. Yani Meter’in izlediği yolu tersten aldı. Attis özgün Meter kültünün bir parçası olmadığı için Küçük Asyanın batısında heykellerinin çok az bulunması şaşırtıcı değil. Yine de Attis, en çok Meter’in Pergamon’daki kent kültüründe kendine yer buldu. Pergamon’da bulunan doğal ölçülerin üzerindeki mermer Attis heykeli şimdi Berlin’dedir (Resim 49).
Resim 49 - Pergamon’dan mermer Attis heykeli. MÖ 2. yüzyıl. Berlin
Pergamonlu Attis’in atribüleri
yoktur ama tipik Doğulu çoban kostümünden Attis olduğu saptanabilir. Heykelin
boyutu ve kalitesi de Meter kültünün önemli bir parçası olduğunu gösteriyor. O
dönemde Meter’in kent kültü tamamen Hellenleşmişti. O nedenle belki de Attis,
Meter’in kültünün temel parçasıydı. Kent dışındaki dağ tapınaklarında Attis’e
rastlanılmaması, dağ tapınaklarının eski Anadolu kült adetlerine bağlı
kaldığını düşündürüyor (Resim 50).
Resim 50 - Meter ve Attis kabartması. MÖ 2. yüzyıl sonları.
Yunanistan’da Meter
Eski Atina Metroon’unun bulunduğu yere, MÖ 2. yüzyılın ortasında yeni bir yapı inşa edildi. Bouleuterion’a bitişik olan bu yapı, önde bir revakla birleşen birbirinden bağımsız dört paralel odadan oluşuyordu. Güneydeki ikinci oda Meter kültünün hizmetindeydi. Yeni yapı, Metroon’un kült ve evrak saklama işlevleri için ayrı ayrı mekanlar sağlıyordu. Hellenistik Metroon’la Pergamon kralı II.Attalos’un armağanı olan Attalos Stoa’sının yapımı aynı döneme rastlar.
Ayrıca Tanrıların Anası onuruna düzenlenen Galaksia(Galaxia) adlı bir Atina bayramı kutlanıyordu. Bu bayram adını şenlikler sırasında tüketilen arpa ve süt karşımı lapadan alıyordu. Meter’e kurban kesmek, rüştünü ispatlamış erkeklerin dinsel yükümlülüklerinden biriydi.
Hellenistik Dönem’deki kült uygulamaları ile ilgili olarak birkaç resmi yazıttan bilgi sahibi oluyoruz. Bunlardan Meter adına iki özel tören bulunduğunu öğreniyoruz: “Strosis” (döşeme) ve Agermos (toplama). Strosis, Meter ve Attis için iki tahtın mükemmel bir biçimde bezenme törenidir. Agermos (toplama) Meter’in rahipleri tarafından tanrıça adına toplanan armağanlarla ilgilidir. Bu törende kadınlara gümüş süsler takılır.
Pire’de ele geçen bir yazıtta
Attis için yapılan Attideia Bayram’ından söz edilmektedir. Yazıtta rahibenin
Attis için iki sedir döşediği için takdir edildiğinden bahsedilmektedir.
Bunlardan biri evlilik diğeri tanrı için yas tutma yani cenaze sedirinin döşenmesi
anlamına geliyor olmalıdır. Theokritos tarafından bahsedilen Adonia Bayramı’nda
her yıl ölü Attis’in heykeli cömertçe donatılmış bir sedir üzerinde
sergilenirmiş.
Yunan söylencesi çerçevesinde
Attis Kybele’nin genç yaşta ölen sevgilisidir ve edebiyatta ele alınan
öykülerinde sürekli Attis’in ölümünden ve Attis bayramının birinci bölümünü
oluşturan yas törenlerinden söz edilmektedir.
Bu söylence, Attis adlı ömüş bir Phrygia kralının onuruna yapılan ve
Attideia törenleri, özellikle de Attideia’daki sedir döşeme işi, yani strosis
yoluyla Yunan mitolojisinde ve Yunan kültünde yaşayan gerçek bir Phrygia
törenini yansıtıyor olabilir. Söylence ve kült, strosis’in, yas töreni için
üzerine Attis heykeli yatırılan bir cenaze sediri döşemek olduğunu
düşündürüyor. Bu törenin çok benzerine Theokritos’un anlattığı Adonia’da
rastlamıştır. Her yıl Adonia sırasında ölü Asonis’in heykeli cömertçe
donatılmış bir sedirin üzerinde sergilenirmiş.
Hellenistik dönem edebi
metinlerde tanrıça korkutucu biri değil daha çok anlatımına egzotik ve
eksantrik öğeler katması amaçlanan bir figürdür. Metinlerde küçük
farklılıklarda olsa hep aynı öyküdür.
‘Meter’in
hadım rahibi ya bir mağaraya sığınır ya da ıssız kırlarda dolaşır. Orada ona
bir aslan saldırır, ama rahip tef çalıp dağınık saçlarını sallayarak hayvanı
korkutup kaçırmayı başarır. Onu kurtaran tanrıçaya duyduğu minnettarlığın bir
işareti olarak, giysileriyle saçını, tefini ya da saldıran hayvanın bir
imgesini sunarak, tanrıçaya (hem Kybele hem Rhea denmiş) adak yapar.’
Bu epigramlar, Gallos sözcüğünün
bir Meter rahibi anlamında görüldüğü ve bu rahiplerin hadım olduğunu
kesinleştiren en eski belgeler. Daha sonraları Roma ve Yunan edebiyatında bu
rahipler giderek daha kötü bir ün kazanacaktır.
MÖ 280’lerde Anadolu’ya giren bir
Kelt grubunu belirten Galatos, Galat sözcüğünün kısaltılmış biçimiydi. Galatlar
Orta Anadolu’daki eski Phrygia merkezine yerleşmişler, orada etkili bir güç
haline gelmişler ve bölge Galatia adıyla anılır olmuştu. Galat rahiplerin
Pessinus’taki Meter tapınağında etkin olduklarını daha önce görmüştük.
MÖ 190’da Romalılar Küçük
Asya’nın batısındaki Sestos kentini kuşattıkları sırada Gallos’lar, Roma
ordusuna yanaşıp, orduyu kente dokunmamaya ikna etmiş, MÖ 189’da ise Roma
ordusu Pessinus yakınlarındayken Galloslar orduyu karşılamış ve zafer
kazanacaklarını kehanet ederek Roma ordusunu yüreklendirmişlerdi. Livius
onların garip görünüşlerinden ve çoşkulu şarkılarından söz etmiş, buna karşın
Galloslar anlatılan her iki olayda da saygıyla karşılanmışlar.
Bu epigramlarda bir yandan da dış
görünüşü, hareketleri ve cinsiyet durumuyla sapkın damgası vurulan bir kişi
görüyoruz. Bu o kadar şaşırtıcı değil, çünkü Gallos yerine metragyrtes
sözcüğünün kullanıldığı bir epigramda açıkça görülür. Gallos, 4. yüzyıl
kaynaklarındaki metragyrtes’in soyundandı ve Eski Yunan edebiyatındaki
metragyrtes aşağılanan bir kişiydi. Metragyrtes’in dış görünüşü nadiren eleştiri
nedeni olmuş, cinsiyetinden hiç söz edilmemiştir. Gallos’ların cinsiyet durumu
ise tam tersine, epigramlarda açıkça vurgulanmıştır. Bunlar hadım ve kadınsı
idiler. Dış görünüşleri ve karakterleri de kadın gibiydi. Serbestçe
salıverilmiş uzun saçlarına bazen kokular sürer ve kadın elbiseleri giyerlerdi.
Ayinler sırasında çığlıklar atar, saçlarını çılgınca savurur, müzik aletlerini
gümbürdetirlerdi.
Gallos’ların etkinlik alanı Küçük
Asya ile sınırlı görünüyor. Kült yönetmeliklerinin hiçbirinde Galloslara
rastlanmıyor. Eksantrik görünümleri ve davranışları yüzünden küçümsenerek
saygın toplumun dışına itilen hadımların davranışları Hellenistik yapıtlarda
abartılmış gibi gözüküyor.
Meter, aydınların gözünde uygar
olmayan (aynı zamanda Yunan olmayan) davranış tarzının simgesi olmuştu. Gallos
sözcüğüne dinsel etkinlikleri anlatan metinlerin hiçbirinde rastlanmadığı halde
edebiyatta kullanılması, tanrıçanın rahiplerinin Yunanlılar tarafından en iyi
olasılıkla rahatsız edici, en kötü olasılıkla zararlı barbarlar olarak görülen
etnik bir grubun üyeleri olan Galatialı yabancılar olarak tanımlanarak, Meter
taraftarlarını aşağılamanın bir yolu olabilir.
Hellenistik toplumda Meter’in
kent kültündeki etkisi azalmış, daha çok bireysel kültlerin tanrıçası haline
gelmiştir. MÖ 3. ya da 2. yüzyıla ait olan Pythagorasçı bir metinde ilginç ifadelere
rastlıyoruz.
’Kadının
namusunun işlendiği metinde, kadınlar için uygun olan davranış örnekleri
verilerek, kadınların devlet kültlerine katılmak üzere evden ayrılmalarına izin
verileceği, ama cümbüşlü ayinlere ve Meter’in dinsel törenlerine katılmalarının
yasak olduğu, çünkü bunların bir ev kadınına yakışmayan davranışlara,
sarhoşluğa ve ruhsal esrimeye yol açacağı bildiriliyor’.